Sunday, August 31, 2008

Ilic vs Lincoln

IyiOrtaGolOlur blogunda Ilic'e ithafen uc-bes satir yazinca aklima takildi da bir iki kelam da ben doktureyim istedim ayni konuda. Lincoln'u erken yargilamayalim dicem ama elim gitmiyo resmen. Adam geleli 14 ay olmus, daha hala bekleniyor adapte olacak diye. Sanki farkli bi atmosferik basinc sistemine gecti Schalke'den gelince! Su noktada GS taraftarlari arasinda anket yapilsa, sanirim Lincoln'un yerine acik ara Ilic tercih edilirdi. Hicbir zaman kattigi verim oraninda takdir alamamis olan Ilic, GS'de gecirdigi iki sezonda 71 macta 27 gol atmis. Mac sayisi da gol sayisi da hic fena degil. Diger taraftan maclarda yukaridaki resimdeki sekilde yerde oturusunu gormeye alistigimiz Lincoln ise 22 macta 8 gol atmis su ana kadar. Biri sessiz sedasiz isini yapti; her mac araya girerek attigi golleriyle, hic bekletmeden verdigi tek top paslariyla, her macin 65-70. dakikalari dedin mi kementi yiyip oyundan cikartilmasina bi kere ariza cikartmayisi ile GSlilerin gonlunde farkli bi yere sahip oldu oynadigi iki sezon icinde. Digeri ise superstar, kurtarici etiketi ile geldigi GS'de beklentilerin hala fersah fersah altinda seyir etmekle kalmiyor, giderek antipati de toplamaya basliyor. Ilic'in Lincoln'e oranla bana gore tek kusuru -bi arkadasimin tavuk bacakli Ilic diyisi aklima gelip durur- uzaktan sert sut atamayisidir. Gerci Lincoln sut cekebiliyor, duran top kullanabiliyo da da en son ceza sahasi disindan golu ne zaman goruldu, onu dusunmek lazim. Bazen sadece taraftari tatmin etmek icin masturbatif transfer yapmamak gerekiyormus demek ki. Buna ragmen yonetimi de cok suclamaya dilim varmiyor, nitekim kan uyusmazliginin bu kadar kronik olacagini heralde kimse tahmin edemezdi...

Friday, August 29, 2008

In Arsene we trust

Tarzi geregi seveni de haz etmeyeni de var Wenger'in. Bana gore bi Mourinho'dan daha iyi bir taktisyen ve kisa vade yerine uzun vadede basariyi arayan bi hoca. Muthis yetenekli gencleri bulup (ornek Anelka, Henry, Ljunberg, Walcott, Fabregas, Hleb, Van Persie...) onlari bir sistem icine entegre etmekte bi usta. Fakat diger yandan da Mourinho kadar pragmatist ve sonuca yonelik olmadigini dusunuyorum kendisinin. Bir Uefa bir de CL finali kaptirmis olmasi buna bir ornek. Bu sezona cok parlak giremedi Wenger. Nitekim Sanderos, Hleb, Flamini, G.Silva gibi kayiplar Nasri ve Silvestre ile telafi edildi sayilmaz. Bunun sebebini takim sahiplerinin ve yoneticilerinin Wenger'e finansal destek olmayisi zannediyordum. Fakat bugun ogrendigime gore klup yoneticilerinden Danny Fizsman demis ki 'Wenger bize 30 milyon pounda su adami istiyorum demis olsaydi, cevabimiz kesinlikle evet olurdu. Ama bize talebi olmadi. Politikamiz geregi onun alacagi adamlara biz karismadik, karismayiz . Heralde istedigi adamlari bulamamis olacak ki bize herhangi bir talepte bulunmadi'. Bu arada Wenger de gecenlerde bi roportajinda demis ki 'ilk 11'i disaridan ithal suretiyle olusturmak yerine alttan, gencleri yetistirmek suretiyle yapilandirmak istiyorum. Zaten stadin yapimi sirasinda finansal sikinti olabilecegini dusunerek genclere yonelmistim, simdi bunu devam ettiriyorum'. Bi tarafta klasik Turk yoneticilik sistemine taban tabana zit, hocanin isine karismayan ve kararlarinin hem arkasinda duran hem de saygi duyan bi tarz. Diger tarafta yeni oyuncu istiyorum diye yirtinmayip, klup yatirim ve kabuk degisimi surecindeyken klube daha da yuk olmamaya calisan bi hoca. Hangisi sistemin daha basarili oldugu heralde malumdur. Bu arada hep dusunurdum neden bu adama profesor derler diye. Megerse babanin muhendislik diplomasi uzerine ekonomi masteri varmis. Hangi ara aldiysa bu diplomalari artik...

Thursday, August 28, 2008

Shaun Wright-Phillips

Futbolcuya benzemeyen futbolcular diye bi liste yapsam nazarimda listenin basini cekeceklerden biridir bu hobbitimsi oyuncu Shaun Wright-Phillips. Ne hikmeti vardi da Manchester City'den koparmak icin 21 milyon pound bayildi Chelsea bu adama hicbir zaman anlayamadim. Sonucta zaten hicbir zaman ilk 11 adami olamadi. Ara ara isler kotu gittiginde ve rakip yorgunken girip, bana gore yegane artisi olan hizini kullanarak, goze batti o kadar. Chelsea'nin Robinho'yu baglamak uzere olmasiyla beraber artik iyice gereksiz oyuncu statusune dustu takimda. Manchester City 21 milyona sattigi adamini simdi 9 milyon pounda -ustelik 3 sezon ust duzey takimda oynama tecrubesiyle- geri aldi. Gerci Wright-Phillips Manchester City'nin sahibiyle alakali belirsizlikler sebebiyle biraz burun kivirir gibiymis ama yine de is bitmis. Chelsea'nin gelir-gider tablosuna yazilan dev eksilerden biri daha. Artik Abramovic'e ne kadar koyarsa...

Wednesday, August 27, 2008

Pavlyuchenko-Arshavin A.S.

Bu blogun ilk postu Spurs'un Berbatov-Modric-Bentley-Santos ile kare asini yakalamasi uzerinedir. Berbatov'un ManUn'a gitmek icin ariza cikarmasi ile beraber daha bu dortlunun hayrini goremeden masanin bi bacagi yamuldu bile. Fakat Spurs, bence muthis akillica davranarak, Berbatov'dan gelmesini bekledikleri 30 milyon poundu Spartak Moskova ve Zenit'ten Pavlyuchenko ve Arshavin'e gommeye karar verdi. Eger ikisini de alabilirse Spurs, ki Pavlyuchenko bitti Arshavin'de ise detaylar kalmis deniyor, biraz corba gorunumlu olsa da super teknik ve izlemesi oldukca zevkli bi takim olacak. Euro2008'deki performansi sonrasi duzenli izleyebilmek icin kendi adima ozellikle Arshavin'in EPL'de bi takima transfer olmasini cok istiyordum. Umarim bu transfer biter de Pavlyuchenko-Arshavin A.S.'yi keyifle izleriz bu sene.

Sunday, August 24, 2008

Shevchenko evine dondu

Tas yerinde agirdir lafinin cuk oturdugu durumlardan biri iste. Maldini'nin yoklugunda Gattuso-Ambrossini ikilisiyle beraber Milan'a kaptanlik yapan adam, Milan tarihin en cok gol atan 2. oyuncusu, takimin sembol isimlerinden birisi, taraftarin sevgilisi... Neden bu ortami birakip bi oyuncu coplugune donen Chelsea bilinmezine gider ki bir oyuncu, anlamak cok zor. Cocuklarimin egitimi diyor giderken, sampiyonlar ligini kazanmis kadar mutluyum diyor donerken. Milan'da 208 macta 127 gol, Chelsea'de 47 macta 9 gol. Donmesen sasardim zaten. Tabi merak ediyorum, kendisine 'karisinin fino kopegi' yakistirmasini yapan Berlusconi ile birbirlerinin yuzlerine nasil bakacaklar...


Pasaport sacmaligi

Marco Aurelio ve benzerlerinin Turk milli formasi altinda oynamalarini icine sindiremeyenlerden kesinlikle degilim. Ozellikle bi Marco'nun ne kadar faydali oldugunu dusununce keske benzerleri de gelse diyorum. Ne var ki isin yapilis sekli beni rahatsiz etmiyor degil. Yabanci uyruklulara once kendi ismine benzer bi Turk ismi denklestiriliyor, akabinde pasaportu veriliyor, sonra da buyur sana milli forma deniyor. Iste buradaki 'fast track' millilestirme sendromumuzu yanlis buluyorum. Bana gore birtakim kriterleri olmali; mesela ilgili oyuncunun ornek olarak minimum 100 Superlig macina cikmis olmasi, belli bir Turkce seviye sinavindan gecmis olmasi gibi. Bu sayede oyuncu hem kamuoyu tarafindan daha cok benimsenir hem de milli takimla daha rahat kaynasir. Biz yurtdisina gitsek o dili ogrenip sinavi gecmeden o ulkenin pasaportunu alabilir miyiz ki, kendi ulkemizde yangindan mal kacirir gibi yabanci sporculara pasaport dagitiyoruz? Bunlari demisken paralel bi konuya yatay gecis yapayim. Konu ulusalciliklari ile unlu iki ulke; Arjantin ve Italya. Arjantili bircok futbolcu Avrupa Birligi statusunde oynayip kontenjandan yememek icin usulsuz sekillerde Italyan pasaportu aliyorlar birtakim kagit kurek dumenleriyle. Listede kimler yok ki; Abbondanzieri, Maxi Rodriguez, Diego Milito, Gabriel Milito, Collocini, Roberto Ayala, Sebastian Veron, Fernando Gago, Camoranesi... Yuh be birader hepinizin de mi atasi Italyandi, ayip be! Bu nasil pervasizca sistemi kendine gore yontmadir? UEFA her konuda ahkam kesecegine zahmet edip biraz da bu konuya egilse belki de Latino ithalati azalip bu haksiz rekabet ortadan kalkabilir...

Friday, August 22, 2008

Bitmeyen transfer sezonu

Bu yaz bir turlu gerceklesmeyen transfer dedikodulari ile calkalandi ortalik. Gerci bunlara dedikodu demek de mumkun degil, nitekim ManUnited-C.Ronaldo-Real Madrid, Totenham-Berbatov-ManUnited ve Real Madrid-Robinho-Chelsea, A.Villa-Barry-Liverpool, Zenith-Arshavin-Totenham seruvenlerinde niyetler carsaf gibi serilmisti ortaliga. Ortak payda da ayni; oyuncularin klupleri ile kontrat bitimlerine daha epey vakit olmasina ragmen gitmek istemelerini alenen deklere etmeleri ama kluplerinin onlari birakmamakta diretmesi. Bu garip 'stand off'tan kim karli cikiyor anlamak mumkun degil. Sezon acilmis, ilk maclar yapilmis ama hala oyuncular gitmek, klupler birakmamak icin diretiyor. Gerci Ronaldo teslim bayragini cekti ve muhtemelen hafiften bi homurtu duyacagi ilk macina cikmak icin ekim ayini bekliyor. Ama diger tarafta Robinho, Arshavin, Barry ve Berbatov bi yandan takimlariyla antremana ve hatta maclara cikarken diger yandan kluplerine basbas bagiriyorlar birakin da gidelim diye. Bu isin bu noktalara gelmesini en iyi yorumlayanlardan biri Spurs'un hocasi Juanda Ramos oldu. Ozetle demis ki 'Futbol oyununun icinde su anki en buyuk tatsizlik, transfer sezonunun ligler baslamadan bitmemis olmasidir'. Cok hakli. Elinde Berbatov gibi herkesin izlemekten keyif aldigi, formunun zirvesinde bi adam var ama konsantre olmadigi ve akli baska yerde oldugu icin yedek oturtuyosun adami. Klube, hocaya, oyuncuya, taraftara, yani isin icindeki herkese yazik. Adami oynatsan bi dert oynatmasan baska dert. Eger transfer sezonunun bitisi soyle liglerin henuz baslamamis oldugu, agustos basi gibi bi tarihe cekilse, sanirim o zaman herkes onunu daha iyi gorup, programini ona gore yapar hale gelecek ve Ramos'un bahsettigi tatsizliklar da yasanmiyor olacaktir.

Thursday, August 21, 2008

Mikaël Silvestre

Arsenal'i EPL'in en cekici takimlarindan biri haline getiren, zamaninda yenilmez armada yapan bi hocayi elestirmek elbet benim haddim degil, fakat yine de Arsène Wenger'i anlamakta bazen gercekten cok zorlaniyorum. Gecen sene takimin genclik atesinin vakitsiz sonmesi ve yaristan erken kopmasi uzerine bu sene biraz tecrube enjekte etmesini bekliyordum Profesor'un. Ancak o yine gelecek vaad edenler uzerine oynamayi secip kadroya soyle endamli, sahada varligi ile 'ben burdayim ulen' diyecek, isler yolunda gitmediginde agirligini koyacak tarzda hem tecrubeli hem fizikli bi adam almadi derken gibip Manchester United'dan Mikaël Silvestre'yi kopartiverdiler aniden. Ondan once son tecrubeli oyuncu transferi Chelsea'den aldiklari Gallas'ti, ki kaptanligi, 10 numarali formayi bile emanet etmis olmalarina ragmen Gallas oyun olarak siritmamis olmasina ragmen liderlik namina tam anlami ile rezil rusva oldu gecen sene. Genclerle tecrubelileri kaynastirmak adina mantikli gibi gozukse de stoper ya da sol bek oynayan bi adam yerine tecrubeli, agresif, lider vasifli bi ofansif ortasaha sanki Arsenal'i daha bir derleyip toparlardi. Yine Arsène'in bir bildigi elbet vardir diyip, 34 yildir ManUn'dan Arsenal'e ilk oyuncu transferinin sonuclarini merakla bekleyelim bakalim.

Sunday, August 17, 2008

Adrian Mutu

2003-2004 sezonu oncesinde -tam da Abramovic'in paralari sactigi donemin ilk mahsullerindendir- Parma'dan Chelsea'ye 22.4 milyon euroya transfer oldugunda en pahali Rumen futbolcu olarak tarihe gecmisti Mutu. Hatta Chelsea'deki ilk sezonu hic de fena gecmemisti. Fakat Mourinho gelip de yildizlari barismayinca kendisini once yedek klubesinde, ardinda da kokain kullandigi belirlenip de Ingiliz Futbol Federasyonun'dan 7 ay futboldan men cezasi gelince kapinin onunde buldu kendini. Bu olaylarin uzerinden yillar gecti, Mutu Fiorentina'da kendini tekrar buldu derken, kokain vakasi tekrardan basina bela oldu. Nitekim Chelsea'nin avukatlari isin pesini birakmamis ve dunyanin bonservisini odeyip de aldiklari adamin kendi hatasi yuzunden ayrilmasi sonrasi olayi FIFA'ya tasimis. Sonuc: FIFA Mutu'nun Chelsea'ye kayiplarinin telafisi icin once 12 milyon euro, ardindan Mutu'nun itirazi sonrasi tam 17.2 milyon euro odemesine karar verdi. Heralde bi kere daha itiraza cesaret etmez Mutu. Boyle giderse kariyerini Chelsea'ye geri odeme yaparak gecirecek kendisi. Bu arada asagida Robbie Fowler'in verdigi pozun gercek sahibi Mutu olmaliymis belki de.

Robbie Fowler

Kucukken tek kelime ile 'hastasiydim' Fowler'in. Hicbir zaman bi futbol idolum olmamisti, taa ki 1990larin ortasinda TRT'nin Avrupa'dan Futbol programlarinda onu izlemeye baslayana kadar. Hicbir zaman odama bi futbolcunun posterini asmamistim, taa ki Fowler'in bi gol sevincini resmenden posteri kapimin arkasina yapistirana kadar. Altyapisindan yetisip 8 sezon kaldigi Liverpool'da taraftarlarca 'tanri' diye isimlendirilmis bi topcudur kendisi. 5 sezonluk Manchester City ve Leeds United turlari sonrasi tekrar Anfield'a dondugunde muthis heyecanlanmistim ama 'tanri'nin donusu pek de efsane olmadi. Yine de sezon ortasinda donup de Liverpool formasini tekrar giydigi Birmingham macinda -ki ayni gun dogumgunum olmasina ragmen, tanrinin donusunu kacirmamis, TVden canli izlemistim- taraftarin nasil kendinden gectigini gayet net hatirliyorum. EPL'in en cok gol atan 4. ismi olan Fowler muhtemelen son durak olarak Blackburn'e transfer olmus bu sezon. Onu tekrar EPL maclarinda izlemekten en cok keyif alacaklardan biri olacagim insallah. Bu arada yukaridaki fotograf da 1999-2000 sezonunda Merseyside derbisinde ezeli rakipleri Everton'a gol attiktan sonra Fowler'in sozde uyusturucu kullanmasiyla alakali yaptiklari tezahurat icin Everton taraftarina verdigi ayardir Robbie'nin. Para ve mac oynamama cezasi aldi tabi, ama kim unutur bu ayari...

Saturday, August 16, 2008

Mark van Bommel

Yeri geldi mi celmeydi, tekmeydi hic sakinmayan biraz pislik bi tiptir ama cok futbolunu begendigim, istikrarli, savasci orta saha oyuncularindan biridir van Bommel. Tuttugu altin olan adamlardan biri de denebilir. PSV'deyken 4 Eredivisie sampiyonlugu kazanirken 2 defa da yilin futbolcusu secilmisti Hollanda'da. Akabinde Barca'da La Liga ve CL sampiyonluklari, ve en son durak olarak da gecen sezon Bayern Munih'de Bundesliga sampiyonlugu. 2008-2009 sezonu oncesinde isler daha da guzellesmis van Bommel icin; Oliver Kahn'in futbolu birakmasi sonrasinda, tecrubesi, agirligi ve multilinguel olmasi sebebiyle Klinsmann kaptanligi van Bommel'e emanet etti. Boylece Bayern Munih tarihinin Alman olmayan ilk kaptani olmus. Altyapidan cikip 5 sezondur banko oynayan Schweinsteiger ya da emektar Lucio varken 3. sezonunda van Bommel'in secilmesi ilginc. Bunun yaninda van Bommel'in talihi milli takimda da oldukca acildi. Yildizinin pek barismadigi ve o oldukca milli takimda oynamayacagini acikladigi Van Basten yerine kayinpederi Bert van Marwijk Oranje'ye hoca olunca milli takim yolu tekrar acilmis kendisine. Torpilli demek haksizlik olur sanirim. Bu arada nedense aklimda van Bommel PSV alt yapisindan cikti diye kalmis; megerse Fortuna Sittard'dan Wilfred Bauma ve Kevin Hofland ile beraber gelmis 1999'da.

Friday, August 15, 2008

Joey Barton

Bazi topcular sanki dogustan ariza oluyorlar. Kronolojik sirayla Eric Cantona, Roy Keane ve Lee Bowyer gibi. Bunlar genel ruhani arizaliklarini sahaya gerektigi gibi yansitabildiklerinden tum yanlislarina, acayipliklerine karsin bi sekilde muthis yararli olabiliyorlar. Tabi bu arizaliklari kimi zaman Eric the King’in seyirciye ucan tekme atmasi ya da Lee Bowyer’in mac ortasinda takim arkadasi Kieron Dyer’a tekme tokat dalmasi seklinde de sirayet edebiliyor. Bu ariza topcular ekibinin bayraginin son tasiyicisi Joey Barton. Aslinda takimimda gormek isteyecegim, baya iyi bi orta saha oyuncusu. Ne var ki adam oldukca rahatsiz. Alkol bagimliligini itiraf eden Barton, 2005-2007 arasinda Liverpool sehrinde yapmis oldugu birkac fiziksel saldiri akabinde 6 ay hapse mahkum edilmis, 72 gun icerde kalip cikmisti. Akabinde Mayis 2007'de Manchester City'den takim arkadasi Dabo'yu darp etmesi sebebi ile once mahkeme 4 ay hapis cezasi verdi, akabinde de Ingiliz Futbol Federasyonu'nun da minimum 15 mac oynamama cezasi verecegi soyleniyor. Tum bunlara ragmen Newcastle United'in hocasi Kevin Keegan ise Barton'dan hala umudunu kesmis degil gibi. Haftada 40,000 pound odenen bi adami silmek kolay olmasa gerek ama Barton da sansini zorluyor.

Tuesday, August 12, 2008

Marc Overmars

Marc Overmars benim en favori oyuncularimdan biri olmustur hep. Zaten oldum olasi hizli ama kontrollu oyunculari cok tutmusumdur. Roadrunner lakapli Overmars bu kategorinin kraliydi. Sag ayagi ile topa hafif dokuna dokuna sol kanattan kopup gidislerine tapardim. Hem klup takimlarinda hem de milli takiminda hep ust duzey performans gostermis ama ne yazik ki sag dizindeki sakatlik yuzunden biraz cam adam etiketi almis, nitekim 31 yasinda da futbolu birakmistir. Resimdeki Euro2004 Hollanda-Portekiz maci Roadrunner'in son maci olmustu. Gel gor ki Hollanda gazetesi De Stentor'a gore Overmars 35 yasinda ilk profesyonel klubu olan (ve zaten bi suredir teknik koclugunu yaptigi) Hollanda 2. lig takimi Go Ahead Eagles ile tekrar sahalara donuyor. Overmars'in soyledigine gore futbolu biraktiktan beri haftada sadece 1 gun antreman yapmis ama o meshur patlayici hizina hala sahipmis. Eger 'match fitness' diye bisey varsa bu geri donus cok uzun soluklu olamaz tabi. Ama yine de sahsen ben Overmars'i eski haliyle tekrar izlemeyi cok isterdim.

Ben Collett

Sikca dusunmusumdur; erken yasta sakatlanip futbol kariyerine veda etmek zorunda kalanlar ne yapar ne eder diye. BBC'nin dunku haberi bu soruma cevabi yapistirdi. Bugun 23 yasinda olan ve henuz 18 yasindayken Manchester United'in 'reserv' takiminda (bizdeki PAF'in baska turlusu) debut macinda Middlesbrough'lu rakibi tarafindan ayagi kirilan ve futbolu birakmak zorunda kalan Ben Collett'e mahkeme 4.3 milyon pound odenmesine karar vermis. Tazminat Middlesbrough'nun sigorta sirketi tarafindan karsilanacakmis. Mahkeme bu karari verirken Ben'in -profesyonel Manchester United futbolcusu olarak imza atmis olsaydi- kabaca 35 yasina kadar haftada en azindan 13,000 pound kazanacagi varsayimdan gitmis. Ayrica Alex Ferguson ve Gary Neville de sahit mahiyetinde Bel Collett'in eger ayagi kirilmasaydi, cok basarili bir kariyeri olabilecegini soylemisler. Bu tabiki sakatlik sonucu kariyerinin basinda sahalara veda eden herkese ornek teskil etmez ama yine de sporculari korumak adina cok guzel bi emsal. Dusununce; kimbilir eger Okan Buruk'un yillar once formunun zirvesindeyken ayagi kirildiginda sahalara geri donemeseydi, ne olurdu. Muhtemelen Turk futbolu bu gibi orneklerle kayniyordur.

Sunday, August 10, 2008

Turkuaz'a alismak

Milli takimimizin Euro2008 ile beraber turkuaz formayi secmesini elestirenlerin sayisi oldukca fazla. Nette soyle bi dolasinca zaten Turgay Seren, Sanli Sarialioglu, Ogun Altiparmak gibi 'duayen'lerin (bana kalsa duayenden ziyade dinasor derim ya neyse) yeni rengimizin lansmani sonrasi 'buyuk icat, sacmaligi birakalim', 'eger su anda oynasaydim bu formayi giymemek icin direnirdim', 'spor alemine tamamen yabanci ve yakismayan bi renk' gibi son derece analitik dusunen beyin suzgeclerinden gecip de edildigi belli yorumlarina rastliyorsunuz. Elestiriler yetmedi, bi de MHP Giresun milletvekili soru onergesi vermis bu konuda. Devlet bakanimiz Murat Basesgioglu soru onergesine bence gayet dogru cevaplar vermis; amac bu yeni renk ile farklilasmak ve farkedilmek, milli degerlerimizden vazgecmek degil ki. Milli takimi Euro2008'de Isvicre karsisinda Basel'de turkuaz formasi ile canli izlemis olan biri olarak sahsi fikrim kesinlikle turkuaz formanin guzel ve dikkat ceker oldugu yonunde. Bu tarz turnuvalarda eger renk olarak kirmizi ya da beyaz varsa bayrak ya da formanizda, tum taraftar gruplari icinde kaynar gidersiniz, fark edeniniz olmaz. Ancak Hollanda'nin turuncusu, Isvec'in sarisi, Italya'nin mavisi gibi bi renk markasi yaratirsaniz, farkiniz kendini belli eder. Turkuaz bence bunu saglayacak bize. Fatih Terim 'fark yaratmak icin geldik' dememis miydi Euro2008 once? Bunu hem sahada oynayarak hem de tribunlere farkli bi renk getirerek de yapabiliriz. Ama su inadi birakip biraz sabir gostermemiz lazim alisana kadar.

Ari Gold is my agent

Entourage!!! Bu diziyle tanismam 2005 sonunda kardesimin 1. sezon DVDlerini Amerika'dan getirmesiyle olmustur. Ne oldugunu pek umursamadim ama her bolumu yaklasik 22-23 dk suren bu diziyi kardesim ve arkadaslarinin nasil olup tekrar tekrar izlediklerini merak etmistim. Daha sonra NY sokaklarinda surterken Times Square'in ortasinda tum binayi kaplayan 2. sezon reklamlarini gorunce merakim iyice depresti ve ilk 2 sezon DVDlerini aldim. 2 sezonu heralde 2-3 oturusta bitirmisimdir. Tanidiklarima surekli tavsiye etmisimdir bu muthis otesi sitcom'u ama konusunu soranlara anlatmakta hep zorlandim. Heralde en basit sekilde soylemek gerekirse her anlamda 'takilmayi' seven 4 arkadasin Hollywood cukurundaki muthis eglenceli hayatlarina bi bakis desek yeterli olur. Fakat dizinin en muhtesem karakteri bu 4 arkadastan film yildizi olanini temsil eden, Jeremy Piven tarafindan canlandirilan, 'super agent Ari Gold'dur. Anlatmak olmaz izlemelisiniz. Let's hug it out bitch...

Amsterdam tournament

Bu yil 10.su duzenlenen Amsterdam Tournament'a 4. kez katilma serefine nail oldum dun gece. Ajax bu iki gunluk dort takimlik turnuvayi resmen markalastirmis durumda. Kalbursutu takimlarin sezon baslamadan once ciktiklari son tarti bu oluyor. Arsenal de keza Emirates Cup ile bi benzerini yapmaya basladi son iki senedir. Turnuvanin enteresan kurallarindan birisi klasik olarak kazanilan maca verilen uc puan yaninda, maclarin keyifli gecmesinin yolunu acmak icin atilan her gole de verilen bi puan. Aslinda bu tarz turnuvalarin benzerlerinin bizim uc buyuklerce yapilmaya baslamasini umuyorum ne zamandir. Nitekim takimlarimizin cogu zaman daha sezon baslamadan Sampiyonlar Ligi on elemeleri oynadigi dusunulurse, 2. sinif takimlarla sirf kendimizi dev aynasinda gosterecek masturbatif maclar yapmak yerine bu tarz turnuvalar duzenlemek cok daha yararli olacaktir takimlarimizin vakitlice form tutmalari acisindan. Bu turnuvalardan kalacak gelir ve Turkiye'de seyircilere ust duzey takimlari izleme firsati verilmesi de cabasi. Bu arada son bi anekdot: Ne zaman Amsterdam Tournament lafi acilsa aklima 2006 yazi gelir. Galatasaray da davetlidir, hatta Amsterdam'da bircok reklam panosinda ve turnuvasinin web sayfasinda belirtilmistir GS'nin katilacagi. Ama sonra zeka kupu futbol federasyonumuz sanki Rus iklimine tabiymisiz gibi Superligimizi 4 Agustos sicaginda baslatmaya karar verince GS cekilmek zorunda kalir. Hem uzulmus hem de sinir olmustum. Hatirlamayanlar icin Meduna'nin -benim de Manisa'da tribunde oldugum macta- kalp krizi gecirdigi sezon basidir bu bahsettigim.

Saturday, August 9, 2008

Lothar Matthaeus

Ben kendisinden cok haz etmem aslinda ama yine de bu adamin ismini agza pelesenk etmeden soyle bi durmak lazim. Nitekim Matthaeus'teki futbolculuk CVsi pek oyle herkese nasip olacak cinsten degil. 25 kere ile en cok dunya kupasi maci oynamis olan, 82-98 arasinda 5 kere olmak uzere en fazla dunya kupasina katilmis olan, 150 kere ile en cok Almanya milli takim formasini giymis olan futbolcudur kendisi. Bunlar rekorlari. Bi de 7 Bundesliga, 1 SerieA, 1 Dunya Kupasi, 2 UEFA kupasi, 1 FIFA dunyada yilin futbolcusu odulleri gibi ek basarilari da var abinin. Hatta Maradona El Diego isimli kitabinda 'oynadigim en iyi rakipti, bu onu anlatmaya heralde yeter' demistir. Gel gor ki futbolculuk kariyeri yildizli pekiyi olmasi hocalik icin her zaman yeterli degil. FK Partizan, Macar milli takimi, Atlético Paranaense (sadece 7 mac), Red Bull Salzburg (hoca diye aldilar, sonra Trapattoni'nin yardimcisi yaptilar) ve son olarak Maccabi Netanya hocalik yaptigi takimlar. Arada sadece Partizan'da iyi isler yapmis, gerisi vasat. Hele bu yaz Euro2008'de 'football expert' etiketi ile Eurosport'ta yorumcu diye cikip her mac oncesi tahmin cuvallamalari ile epey gozumden dustu. Bu arada gozu sanirim Bayern Munih'de Klinsmann'in yerinde heralde ki Klinsi'ye baya laf sokmus 'o takimi kim alsa sampiyon yapar' diye. Pek is yapmiyo ama cene saglam calisiyor abide.

Ozturk Pekin vs John Motson

O da spiker bu da... Ozturk Pekin ve John Motson... Maraton ve Match of the Day tezatinin turevini olusturan ikili. John Motson 40 yila yakin bi suredir spikerlik yapiyor. Bilenler bilir, bi futbol maci nasil anlatilirin kitabini yazan adamdir. Hem yuzlerce EPL maci hem de Ingiltere'nin milli maclarinin cogunu John Motson anlatmistir yillarca. Hatta EA Sports'un FIFA oyununa sesini bile vermistir. Adami dinlemek bi ayricalikti gercekten. Donelim bizim tarafa: Ercan Taner, Okan Karacan ve Murat Kosova haric (hatta kimi zaman bunlar da dev sacmaliklar yapmislar ya hadi neyse) hangi turk spikerini dinlesem ayni tepkiyi vermisimdir 'ya su herifler hic mi yabanci spikerlerin, mesela EPLde bi John Motson'in, anlatisindan feyz almazlar?'. Hayir, ne yazik ki almadilar, almiyorlar ve bundan sonra da alamayacaklar, nitekim John baba artik canli mac anlatimini biraktigini acikladi. O farkli ses tonunu artik ancak Match of the Day ozetlerinde duyabilecegimiz, canli mac anlatiminda degil. Diger tarafta ise LigTV inatla hala bazi lig maclarini Ozturk Pekin'e anlattiriyor, yetmiyo gidip bi de Euro 2008'i anlattiriyorlar ki milletin hevesle bekledigi turnuvayi izlemek iskenceye donussun. Bazilari kendileri birakmayi beceremiyorlar John Motson gibi, bari patronlari zorla alsinlar bunlardan mikrofonu da, bize de huzur versinler biraz ne olur. Verin genc bi spiker adayina mikrofonu, gecin. Ozturk Pekin'den daha kotu, daha irite edici olamaz heralde.

Friday, August 8, 2008

Robinho

Bi turlu isinamadigim topculardan birisidir bu Robinho. Futbolcu mu sirk cambazi mi belli degil benim nazarimda. O kiskirtici 'step over' calimlari zaten bi gun basina is acacagi muhakkak. Karsisina pek oyle Italyan kasabini almadigi belli... Santos'tayken ekurisi Diego ile beraber daha 20li yaslarini gormeden resmen tek baslarina takimi 2 defa sampiyon yapip efsane oldular bile. Diego Porto'daki sanssiz bi donem sonrasi Bundesliga'da fazlasiyla kendini buldu. Robinho ise Real Madrid'de bi turlu beklenen patlamayi yapamadi. Gerci gecen sene soyle biraz silkinir gibi oldu ama yine de goruntu kadar verim yok adamda. Scolari epey tutuyor Robinho'yu ve onu Stamford Bridge'e getirmek icin 25 milyon euroyu gozden cikarmis. Fiyat sanki biraz yuksekce ama bence herkes icin cok uygun bi transfer olur. Chelsea Robben'den sonra hizli, hareketli, heyecan verici bi adama kavusup uyusuk futboluna renk katar, Real de Van der Vaart, Robben gibi iki kreatif-ofansif ortasaha oyuncusu varken yeterli verim alamayacagi bi adami iyi paraya okutmus olur. Scolari'nin kanatlari altinda serin EPL havasi Robinho'ya yarayabilir. Real'in 3 sene once Robinho'yu 25 milyon euroya aldigini dusununce, zarar da etmemis oluyorlar. Satmamalari sasirtici olur...

Thursday, August 7, 2008

Maraton vs MOTD


Bizleri yillarca Maraton gibi spor programi musveddelerini izlemeye mahkum edenler keske arada bi BBC-1'de Match of the Day'i izleyebiliyor olsalar da futbol programi nasil yapilir, mac ozeti nasil verilir, kafa utulemeden, mesaj kaygisi altinda yitip bitmeden, her halti ben bilirim demeden izleyicinin keyfi nasil maksimize edilir bi gorseler. 1 hafta kaldi EPL'in baslamasina. Cumartesi geceleri 23.30 dedin mi hayatimiz yeniden anlam kazaniyor olacak MOTD izlerken.

Wednesday, August 6, 2008

Scar Face the Footballer

Bundesliga'da debut sezonunda 28 macta 11 gol ve sayisiz asistlik performansi sonrasi Franck Ribery Almanya'da spor yazarlari arasinda yapilan oylamada oylarin %30'unu alarak yilin futbolcusu secilmis. Bundesliga tarihinde ikinci kere bi yabanci yilin futbolcusu seciliyor. Bundan bir sezon oncesinde de Fransa'da yilin futbolcusu secilmisti bizim firari Scar Face. Gittigi her takima bu kadar hizli uyum saglayip aninda ortamin yildizi olmak kolay olmasa gerek. Bu arada Bundesliga'da 2004 yilin futbolcusu secilen ilk yabanci da bize tanidik; Ailton. Super Ligimiz adina elden kacanlara hayiflanmamak elde degil.

Tuesday, August 5, 2008

John Grisham

Bi zamanlar hastasiydim babanin. Asil meslegi olan avukatlik isinden artik nasil yaka silktiyse yaziya dokunce yaptigi isin pisliklerini, haftada 120 saat calismalari ve tabi ustune bolca da heyecan dozu attirinca muthis romanlar cikmisti piyasaya. A Time To Kill, The Pelican Brief, The Client, The Firm gibi. Zaten ilk romanlarinin nerdeyse tumu filme cekildi. Bi tek The Partner'i cekmediler filme, ki bana gore en baba, en orjinal kitabidir John Grisham'in. Gel gor ki zamaninda hastasi oldugum yazar son 6-7 yilda beni hasta ediyor resmen. Her yeni romani bi oncekinden daha kasici. Soyle bi saydim; toplamda 14 tane romanini okumusum, 15.si de elimde okuyorum su anda. Ama her seferinde artik okumayacagim diyip yine de okuyorum. Artik bu defteri kapatma vakti geldi Grisham abi. Ne sen yorul ne de bizi hayal kirikliklari ile daha fazla mesgul et. Ya da gel sasirt bizi, utandir su yazari...


Bu United baska United

Westham'in gonlumde yeri bi baskadir. Nitekim kendileri Ada'da stadlarinda canli izledigim ilk EPL takimidir. Tabi boyle maclara bi de 15 yildir sezonluk kartlariyla icsaha maclarina (ve de tabiki mac oncesi ve sonrasi demlenme akvitilerine) sektirmeden icap eden halis Hammers taraftar grubuyla gidince ortami daha bi dogal habitatinda tecrubeliyosun. Upton Park tshirtum ve atkimla bu sonbahar Arsenal macinda yine yerimde olucam insallah. Beklentim odur ki kardes takimim Westham bu sene resmen Turkiye'de uc buyuklerde dahi olmayan sohretli kadrosuyla EPL averaji degil CL zorlayicisi bi takim olsun. Bu arada yukaridaki resim ne alaka diye dusunlere; kendisi Westham efsanelerinden Frank Lampard'dir, ama senior. Taraftarin 'you fat bastard' seklinde nefretlerini kustuklari oglu degil. Sakali kesse harbi ayni ogluymus valla.

Monday, August 4, 2008

Bazilari 'tight' sever

Nadal'in ismini ilk duyusum muthis bi tesaduf eseri onu canli izledigim bi 2005 mayis gunune denk gelir. Paris'te sokaklarda surtmek yerine karaborsa Roland Garros bileti bulmak icin sansimi deneyim derken kendimi bi anda Nadal'i kortta canli izlerken bulmustum. Kim bu insan yarmasi hormonlu vatandas diye dusunurken rakibini dagitti Nadal. Sonrasinda da zaten debut sezonunda Ronald Garros'u kazanan ikinci tenisci oldu. Adamda bi hikmet oldugu benim gibi amator bi tenis izleyicisinin bile dikkatini cekiyordu. Fakat diger dikkat ceken sey ise her macta klasik olarak giydigi uzun tayt kilikli sortu ve her oyun durusunda sortunun arkasini cekistirmesi oldu. O gun oturdugum yerden bile dikkatimi ceken bu hareket nerdeyse adamin 'notorious trademark'i oldu. Sahneye cikali bu kadar kisa zaman gecmis olmasina ragmen efsane teniscilerden biri olma yolunda kosar adim giden Rafa'ya kimse 'kardesim seni TVde milyonlar izliyor, napiyon oyle cekistire cekistire? Gel sana biraz bol bi sort alalim da kurcalama' dememis olabilir mi?

Sunday, August 3, 2008

Joker

Muthis bi Batman fanatigi degilimdir. Hele ki Schumacher'in gorsel maymunlugundan sonra iyice kusmustum. Keza Spider Man, Elektra, Daredevil, Fantastic Four, Transformers, Ghost Rider ve benzeri 'comic book adaptation'lara olumune kilim. Aralarinda Hulk, Hell Boy gibi sempati kazananlar cikabiliyor ama genelde bu tur filmlere bence yeterli karanlik hava verilmedigi hatta tam tersi cogunu cocukla esprilerle sevimsizlestirdikleri icin sacma sapan filmler cikiyo ortaya. Gel gor ki isminde Batman gecmeyen ilk Batman filmi olan The Dark Knight soyle bir tokatla kendime getirdi beni. Film vizyona girmeden ozellikle Jokerle ilgili cok sey yazilip cizildi ama ben bu laflarin cogunu Heath Ledger'in olumu sonrasi ortaya cikan klasik 'buzz'a baglamistim, ayni Crow'daki Brandon Lee durumu gibi. Amma yanilmisim. Joker resmen dagitti ortaligi. Ledger gercekten olaganustu oynamis. Yonetmen filmin ismini secerken ne dusundu de filmin isminde Batman'e yer vermedi, bilinmez, ama 'ulan 2.5 saatlik filmi Joker tasidi, goturdu. Simdi Batman bilmem ne desek isme yakisir mi?' diye dusunmusse helal olsun Christopher Nolan'a. Ledger hayatta olsaydi da devamini izleyebilseydik...

Spurs kare asi yakaladi




Normalde EPL'in pek haz etmedigim takimlarindandir Tottenham Hotspur. Ne uzar ne kisalir, ne oldurur ne surundurur bi hali vardi yillar yili. Ne oyle milli takima dogru duzgun adam vermisligi vardir ne de puan tablosunun alt ya da ustunde bize heyecan vermisligi. Fakat ne hikmetse son 2 sezonda yapmis olduklari flas transferler en azindan kendini izlettiren bir takim oldular. Juande Ramos zaten Sevilla'daki gibi teknik atak ve cekici futbol oynattirmasi ile biliniyor. Eh bu mantelitedeki bi hocaya Berbatov, Modric, Bentley, Dos Santos gibi uber teknik oyunculari kare asi niyetine verip yanlarina da Jenas, Zokoro gibi uc bes asker serpistirdin mi izlenebilitesi en yuksek 5 EPL takimindan biri haline geliyor Spurs. Hele ki bu kare asi sezonu 75% fit gecirip kapasitelerine de yakin oynarlarsa Spurs'e Sampiyonlar Ligi kapisi acilabilir. Ozellikle Arsenal-Spurs derbilerinde gecen seneye kadar yillarca Arsenal'de kalan ibre artik yavas yavas ortaya kayacak ve izlemesi keyifli derbilere sahne olacaktir. Benim bu seneki izleme onceligi verecegim bir takim oldu Spurs. En azindan Jose-Avram donemi Chelsea'sine bu Spurs'u tercih ederim.