Sunday, March 15, 2009

Tuncay Sanli

Tuncay'in Fener'in isildakli ortamini birakip da EPL'in vasat alti takimlarindan birine gitmis olmasi kimilerince tartisilagelen bir konu. Ben oyle dusunenlerden degilim. Ne yazik ki Turk futbolculara olan olumsuz bakis bizim futbolcu ihrac etmemizi zorlastiriyor. Nitekim haklilar da; getirecekler paralari dokup sonra oyuncu aglayip zirlicak, iklime alisamadim, kebap yok, sosyal hayat kisitli falan.. Ustelik TRdeki absurd ilgi, alakaya alisan kimileri icin yurt disinda bi anda ' no name' bi zat haline gelmek de ayri yuk. Neyse, uzatmiyim herkes biliyr bunlari zaten. Sonucta da bizim topcumuz Istanbul'dan sonrasini vizyon edinemez, edinmeye kalksa g.tu yemez, g.tu yese memleket ozlemiydi, adaptasyon sorunuydu derken ayrildigi takima geri doner. Tuncay, Nihat, Tugay gibi bu konudaki istinasni olanlar ise klasik Turk topcusundan kendilerini ayiran zihinsel yapilarini izledikleri kariyer cizgisine de yansittilar, ihrac olduklari takimlari geldikleri takimla karsilastirma ahmakligini yapmadilar, 'gideceksem X ligin kralindan asagisi bana yakismaz' hiyarligi yapmadilar, ve gittikleri takimlarla da ozdeslesir oldular. Bunun son ornegi de Tuncay kardesimiz. Lafi buraya kadar bunun icin getirdim. Tuncay ne halt etmeye M'boro gibi ust siralari goremeyen bi takima hem de FB gibi takimi (bana gore bi sirki) birakip gitti sorusunun cevabi aslinda cok basit; ufkunun dogrultusunda kendini gelistirmeye. Tuncay'in kendini Ankaraspor deplasmaninda Hurriyet'in karsisinda kosarak mi kendini gelistirecekti, yoksa Gerrard'dan siyrilmak icin, Terry'ye kendini unutturmak icin kendini zorlarken mi? Tabi bu arada -her ne kadar su anda kume dusme adina en garanti iki takimdan biri gibi gozukse de- M'boro dedigimiz takim sundan 3 sezon once UEFA finali gormustur. Yani kimi kucumsedigimizi de bilmemiz lazim. Neyse, laf yine uzadi; bu haftasonu M'boro kume dusmeme yarisindaki en buyuk rakiplerinden Portsmouth ile oynadi ve berbat bir oyun sonrasi beraberligi uzatmalarda kurtardi. Taraftarlar protesto tezahurati enteresandi; "we've only got one player". Ustelik bu oyuncu altyapisindan yetisip milli takima kadar cikan Downing ya da takim kaptani Pogatetz degil. Taraftarin tek oyuncumuz var dedikleri adam bizim Tuncay. Tabi bu duruma takimin hocasi Southgate aninda mudahale etmis takimin diger elemanlarini da korumak adina. Enteresan valla. Tuncay'a bak sen. Hissiyatim odur ki bu halde M'boro kume duser, Tuncay da EPL'in orta-ust siralarindan birine, bi Villa'ya bi Everton'a yatay gecis yapar. Nitekim gorunuse gore M'boro icin yapacagini yapmis bile.

Monday, March 2, 2009

Daniel Day Lewis


Sen ne ayaksin be birader dedirten adamlardan biri bu Daniel Day Lewis. Gecen yil kacirdigim There will be blood'i haftasonunda izlerken eski rolleri aklima geldi. Adamin girip cikmadigi kilik karakter kalmadi; mohikan, boksor, petrol arayici, kasap, handikapli. Tabi her bir karakteri de adam sanki oynamiyor da yasiyor. Onla calisan yonetmenler hayranmis Daniel abimizin tarzina. Hatta denilen odur ki bircogu -ozellikle de Scorsese- ellerine orjinal ve iyi bir senaryo gecti mi, once Daniel Day Lewis'in ajandasinin uygunlugunu kontrol ederler. Nitekim oynadigi karakteri resmen benimsiyormus bu asiri motive ve kendini adayici aktor. Herifin bu arada kazanmadigi odul yok. 4 defa aday oldugu Oscar'i 2 defa cepledi. Aldigi diger odulleri, yok Bafta'ydi, Empire'di, festivallerdi falan saymiyorum bile. Yalniz benim esas garip buldugum Day Lewis'in seciciligi. Ilk defa Oscar'i aldigi sene olan 1989 yilindan bu yana tam 20 yil gecmis ancak bu surede oynadigi film sayisi sadece 9. Bu filmlerin de cogunu zaten ya Scorsese yonetmis ya da Sheridan. Yani baba ancak 2 yilda bir falan kamera onune geciyor. Bizi de kendinden mahrum birakiyor. Bir yandan uzuluyor, obur yandan sapka cikariyorum tabi. Yine de kendisini pek normal buldugumu soyleyemicem. Bi gariplik var bu herifte.

Sunday, February 22, 2009

Giuseppe Meazza / San Siro

Bu isi garip bulan tek insan evladi ben miyim onu merak ediyorum. Yani su Milano sehrinin dunyanin en buyuk 10 klubu arasina girecek 2 takimi var, ve gidip maclarini ayni stadda oynuyorlar. Ikisi de birbirinden sasali, mazili, basarili 2 klup. Dunyanin sayili derbilerinden biri ama sen git maclari ayni stadda oyna. Ne anladim ben senin ambiansindan? Yok evsahibi Inter olunca Giuseppe Meazza denirmis, Milan agirliyorsa misafirleri San Siro. Lan manyak misiniz, boyle bir sacmalik olur mu? Hele ki mesela sampiyonlar liginde birbirleri ile karsilastiklari zamanlar.. Bu ne sacmaliktir, akil almaz. Once stadi maviye boya, sonra diger macta kirmizi-siyah sallandir. Ya dev gibi takimlarsiniz, biriniz ciksin desin ki 'zikerim lan boyle olmaz, ben kendi stadimi yaparim'. Ya derbide evsahibi olmanin ya da rakibin stadina gitmenin bir havasi, bir farkliligi vardir. Evsahibi der ki 'burasi benim mabedim, nah cikarsiniz'. Inter ya da Milan gercekten evinde hissediyorlar mi ayni stadda oynamaya devam ederken merak ediyorum. Bi son sozum de Milanli dangalaklara. Yav prensip ayagina yattiniz, taraftarin sizi yuhalamasindan urktunuz ve gosterip gosterip vermediniz resmen Kaka-ManCity flortu sirasinda. Halbuki deseydiniz ya, 'kardesim ben bu Kaka'yi 100 bilmemkac milyon euroya satar, onla da cillop gibi bi stad yaparim, gerekirse nami yurusun diye ne biliyim kale arkasina da Kaka tribunu ismini veririm.' Kim suclayabilir ki bu durumda sizi? Hem kendinize bi faydaniz dokunurdu hem de bu derbiye yeni bir boyut, keyif kazandirirdiniz. Izleyenler de keyiflenir, sizin de yeni, size ozel, her diger hafta ezeli rakibinizin taraftarlarinca irzina gecilmeyen bi stadiniz olurdu. Bunu dusunebilen tek insan ben miyim aklim almiyor.

Jimmy Bullard


Kariyerinin son 2-3 yilinda futboldan cok golf oynadigi icin bu resme cok sasmamak lazim. Oyun stilini cok sevdigim bir oyuncu bu Bullard. Enerjik, akilli, agresif. Yeni moda deyimiyle oyunun iki yonunu de iyi yapabilen bir eleman. Tabi ancak oynayabildigi zamanlar. Nitekim kendisi talihsiz topcular listesinin zirvesine oynar. Ne zaman form tutsa sakatlik geldi, ki hep ciddi sakatliklardi. 2006'daki sakatligi (yukaridaki resim) onu 1.5 yila yakin sahalarin disinda birakti. Gecen sezon ortalarinda geldi, tam form tuttu, milli takima cagrildi derken yine bi sakatlik ve simdi de 9 ay yok. Fakat aslinda bu talihsiz dostumuza allah bir kapiyi kaparken pencereyi acmis esasinda. Nitekim Bullard bu sezon basindan beri gelecek sezon sonununda sona erecek kontratini uzatmak icin Fulham yonetimini durtup duruyordu. Fakat takimin hocasi Hodgson, adami futbolu birakma noktasina bile getirebilecek bi sakatlik geciren Bullard'in dizlerinin dayanma noktasindan suphe duymus olacak ki, ona 4 yillik yeni bir kontrat bir turlu onermedi. Dun demis ki 'Soz konusu olan 22 yasinda bi genc degil, bu sene 31 yasini dolduracak bi oyuncu. 4 yillik kontrati sonrasinda zaten 35 olacak. Dolayisi ile 4 yillik kontrat vermeden once bunu mikroskop altinda incelemezsem isimi dogru yapmis olmam'. Sonucta da Bullard ona istedigi 4 yillik kontrati sunan Hull City'e transfer oldu gecen ay, hem de takimin rekor transfer ucreti olan 5mn pound karsiliginda. Ve fakat daha ilk macinda 53 dk oynadiktan sonra Bullard'in dizi yine iflas ediyor, Ver elini Amerika'da operasyon masasina. Sonuc; 9 ay yok Bullard. Harbi insanin ici ciz ediyor. Kariyerinin zirvesinden verimli yaslarinda sen 2.5 yili revirde gecir. Allahtan kontratini cebe koymus. Oynamasa da cep bos kalmiyor.
Bu arada Bullard'in cikis yaptigi takimi falan bilmiyordum, biraz arastiriyim derken neler cikti. Megerse babaannesi Alman oldugu icin 2006 dunya kupasi oncesi Alman milli takimda oynamak icin Klinsman'a haber salmis ama olmamis sakatligi yuzunden. Yakin zamanda 2 defa Ingiliz milli takimina da cagrildi ama oynamadi. Gorunuse gore bu kariyer milli olmadan bitecek gibi.

Thursday, January 22, 2009

Hesapsiz City

Basligi atarken kibarlik ettim aslinda. Nitekim bu Manchester City'nin yaptigi artik hesapsizliga degil dupeduz beyinsizlige giriyor. Yani lafim Nigel de Jong'a degil. Benim nazarimda Essien, Mascherano, Gattusolardan sonraki second-tier DMCler sinifina giren bi topcudur de Jong. Ajax sonrasi Hamburg performansi da hic fena degildi, keza milli forma altindaki Euro2008 performansi da. EPL'de oynayacak kalitede mi? Elbet. 18 mn pound eder mi? Zor. Ya peki kontrati geregi yazin 1.8 mn pounda serbest kalacaksa bu para verilir mi? Ancak beyinsizlik ve hesapsizlik arasi ince cizgideki yerini kaybettiysen evet. Ya boyle bi mantik olabilir mi? Hangi akli selim insan evladi 5 ay sonra 1 liraya alacagini bugunden 10 liraya alir. Ne yani yasam destek unitesi mi aliyosun? De Jong'u aldin da su 5 ay CL'e katilmaya mi kasican, UEFA'ya mi? Amacin nedir ki bu hesapsizligi yapip antipati krali oluyorsun? Kume dusmemeyi garantilemek icinse iyice felaket. Tamam ManCity'de bi DMC ihtiyaci vardi ama bu eksikligin bedeli 5 ay sonra neredeyse bedava alacagin adama bugunden 18 mn pound vermek olamaz. Ve bu mantikla yonetilen klube kimsenin zerre sempati duymasi mumkun olamaz. Hatirlarim da Real Madrid, yazin sifir bonservisle alabilecegi Cassano'yu 5 mn euroya almisti 2005'te. Hadi bu olabilir. Baska klupler gelip yazin piyasayi kizistirmadan belli bi bedel odeyerek kancayi atmisti Real Cassano'ya. Fakat bununla de Jong'un durumu ayni mi? Kafa mi buluyor bu araplar bizle, nedir ya? Futboldan sogutacaklar adami ya. Bunlar gibi arsizlar yuzunden acaba NBA'deki gibi salary cap sistemine doner mi acaba diyorum futbol da.

Michael Bridges

Kimdi ya bu Michael Bridges, tam dilimin ucunda diyenlerden misiniz siz de merak ediyorum. Ortaya cikisini da ortadan arazi olusunu da pek gizemli buldugum icin soyle bi bakinayim istedim Bridges kardesimize. Epey ilginc bi vatandas bu Bridges. Kendisini sanirim en kolay 2000'deki meshur Leeds United - GS serisinden hatirlayabilirsiniz. Ben Bridges'in piyasaya ilk cikip zamanlari gayet net hatirliyorum. Henuz 21 yasinda Sunderland'dan Leeds United'a geldiginde herkese 'noluyo laaan' dedirtmisti. Nitekim daha Leeds'deki ilk sezonunda EPL'de 19 gol atip, takimini ligde ilk 3e soktugunda, herkes 'vaaay be, acayip bi genc geliyor' diyordu. Hatta Ingiliz basininda 'headline'lari o zamanin prensi Owen'dan caliyordu Bridges. Gel gor ki, futbol nankor bi oyunmus. Leeds formasiyla o yaptigi patlama, tam anlami ile mazide kaldi. Nitekim Bridges'in Leeds'te gecirdigi bu efsane sezondan sonraki 4 sezonda, attigi baska gol yok. Sakatliklarla cebellesmekten (ki o sakatligin baslangici da bi BJK macidir, ne tesadufse), adam bu kadar parlak baslattigi bi kariyerin devamini getiremedi. Yillardir sorar dururum kendime, 'lan bu Michael Bridges denen herif nerdedir, oldu mu, kaldi mi, yoksa hic boyle bi adam yoktu da ben mi sacmaliyorum' diye. Gel gor ki megerse adamin kariyer yokus asagi yuvarlanma hikayesinin allahiymis. 'Sakatlik manyagi lan bu' diye kapi onune koymus 2004'te Leeds bunu, ve akabinde de 5 sezonda 7 takim degistirip, dogru duzgun oynamadan, gol atmadan surunup gitmis. Yolu bi ara Avustralya'lara bile dusmus. Bonservisini alan, yollamis cocugu kira surgunune. Simdi de Ingiliz League 1'de, Carlisle United'da takiliyor kiralik olarak. Tam anlami ile sakatliga kurban gitmis bi kariyer garibanligi adamin hikayesi;.2000'den beri sezon basina maca cikma ortalamasi yilda 6. Kotu bi saka gibi. Hey gidi hey.. Halbuki 2000'de GSye karsi oynadigi kadronun o zamanki genc yildiz adaylari Woodgate, Kewell, Bowyer, o Leeds jenerasyonunun ustune sahane kariyerler bina ettiler. Bridges o zamanki takim arkadaslarini gorunce heralde baya bi ic cekiyordur.

Wednesday, January 14, 2009

James Beattie

Resimde araba Beattie'den rol calar gibi duruyor masallah. Boyle uzay mekigi kivaminda araclarda ne bulurlar hic anlayamiyorum gercekten. Neyse, konu o degil zaten... 2000lerin basinda EPL'de Southampton formasi ile bas gosterdigi zamanlarda en favori golculerimden biriydi Beattie. Acikcasi su anda Rooney'nin oldugu pozisyonda kendisinin olmasini beklerdim, ya da ne biliyim en azindan 4 buyuklerden birinde rotasyonda olmasini. Ve fakat Beattie kendisinden beklenen patlamayi yapamadan Everton'a -o zamanin klup bonservis rekoru olan 6mn pound karsiligi- transfer oldu 2004'te. Ne yazik ki 3 koca sezon tam anlami ile gol kisirligi icinde gecince, gozden dusmus bi halde kendini bi anda Championship'de Sheffield United'da cirpinirken buldu, ve dogal olarak da bircok futbol meraklisinin radarindan dustu Beattie. EPL'in parlak ortamindan uzakta gecirdigi ve ortalama her iki macta bir gol atarak yeniden kendini buldugu 2 sezon yaramis olacak heralde Beattie'ye ki, bu ay Stoke City 3.5mn pound vererek 31 yasindaki golcuyu tekrar EPL'e getirdi. Bakalim Stoke City'nin EPL'de kalmasini saglayabilecek mi, yoksa tekrar Championship yollari tastan mi olacak? Stoke City bana gore cok akillica bi hareket yapti. Asiri derecede Ricardo Fuller'in fuleli kosularina endekslenmis bi hucum hatlari vardi. Simdi kume dusme mucadelesinde cepheyi kuvvetlendirmis oldular.

Titus Bramble

"Titus's occasional flash of brilliance is heavily outweighed by the total inability to think before attempting what inevitably turns into a hashed clearance, a mistimed tackle, an own goal or a penalty for the opposition."
Ingiliz basin organi Guardian'in sahibi oldugu The Fiver isimli gunluk futbol email bildirimi yapan bi spor yayincisinin okuyuculari arasinda duzenledigi ankette Brambe'in EPL'de yilin en kotu oyuncusu secilmesi sonrasi birakilan okuyucu yorumlarindan bir tanesi yukaridaki. Lafi hic uzatmiyim; sahsi gorusum de bu okuyucu ile aynidir. EPL sahalarinda ikamet eden en kabiliyetsiz ve basiretsiz defans oyuncusu acik ara Titus Bramble'dir. Soyle duzenli takip ediyor oldugum bloglari, hele ki EPL'e ozellikle kafa patlatanlari falan, dusunuyorum da, nasil olur da kimsenin dikkatini cekmemis, neden sahalarimizin has kazmalarindan Bramble'a deginen olmamis merak ediyorum. Bu vatandasi 2002 yilinda, henuz daha 21 yasinda, sozde umut vaad ederken transfer oldugu Newcastle United'daki ilk sezonundan beri israrla takip ediyorum. Ve sundan eminim ki onu takip etmekten bikmadigim bu 7 sezonda baska hicbir futbolcu Bramble'in sebep oldugu akla hayale gelmeyecek hayatilikte hatalarin yarisini yapmamistir. Hele ki, nereden Fransiz milli takimina alindigi belli olmayan, Jean-Alain Boumsong (benim bir diger favori okuzumdur, laf aramizda) ile tandem oynadigi surede yapmis olduklari sacmaliklar Newcastle'da hala efsanedir. Hic zorlanmadan Bramble'in en azindan 5 tane golle sonuclanana bireysel hatasini animsarim. Nitekim Newcastle United da kendisinden yaka silkmis olacak ki, 2007 sezonu sonunda serbest biraktilar kendisini. Ben 'aha sonunda kurtulduk artik heralde EPL'de kimse almaz bu kutugu' derken Wigan atladi ustune, bok varmis gibi. Kendisi beni gene yaniltmadi ve sakinligi ile unlu Wigan hocasi Steve Bruce'u bile yaptigi hatalar ile cildirtti ve gecen sezon bi mac sonrasinda 'Bramble'a verdigimiz bu kacinci son sans hatirlamiyorum, ama son adam hatasi yapmaktan bikmadi' dedirtti. Ama gel gor ki bu sezon yine ilk 11'e oturttu adami, sanki bana inat. Bu gece ManUn'a karsi izlerken aklima gelince iyice depresti iste duygularim. Son olarak bu mal kardesimiz hakkinda bir de not; kendisinin 2003 yilinda aklandigi bi de grup tecavuzu davasi var. Hani aklanmissin bisey de diyemiyorum ama ne adammissin sen be Bramble... Artik sana degil, seni oynatanlara dalacam.

Friday, January 2, 2009

SASS

Ingiliz basinin elinde su anda yeni bir malzeme var. Buna kisaca SASS diyorlar; Sir Alex's Successor Syndrome, yani Sir Alex Sonrasi Sendromu diye cevirebiliriz. Bu adamin 'trophy cabinet'i ne haldedir cok merak ediyorum. Zamaninda Michael Jordan'in aldigi tum kupalari ve odulleri sergiledigi (odanin yerleri de Chicago Bulls'un salonun parkeleri sokulerek dosenmisti) bi zafer odasinin resmini gorup yuh be birader demistim. Sanirim Sir Alex'in benzer bi odasi varsa, Jordan abimize 3 ceker. Nitekim hem Iskocya'da hem Ingiltere'de kazandigi kupanin ne haddi var ne hesabi. Baslasam yazmaya, sonu gelmez. Ve fakat Sir Alex'in kariyerinin sonu hafiften geliyor. Kimisine gore bu sene lig ya da Avrupa kupasini alirsa birakacak, kimisine goreyse max 2 sezon sonra. Tarih ne zaman olursa olsun, Sir Alex'in ayrilmasi sonrasi doldurulmasi neredeyse imkansiz devlikte bir bosluk kalacak. Basin ve taraftar herkes bu sendromu konusuyor simdi; bu boslugu kim 'ancak goreceli olarak' doldurabilir. Adi gecenlerin sayisi 3'ten fazla degil; Martin O'Neill, Carlos Queiroz ve Jose Mourinho. Martin O'Neill'in hem Iskoc liginde hem EPL'de yaptiklari yuzunden, Queiroz'un ManU'nun cigerini bilmesinden ve Sir Alex'in yillarca has adami olmasindan, ve Mourinho'yu da gecmis basarilari, agirligi ve karizmasi sebebiyle ihtimal dahilinde sayiyor medya. Fakat eger bu sezon sonunda birakirsa bu isimlerden geriye sadece O'Neill kaliyor, cunku Queiroz Portekiz milli takimina, Mourinho'da Inter'e gobekten kontratli. O'Neill tasir mi bu yuku? Kimse imkansiz diyemez. Ama sanki Mourinho daha bir yakisir o koltuga. Tabi soyle bi gercek var ki, ManU yonetimi, Sir Alex'in altini cirolamayacagi hicbir yeni hocayi getirmez takimin basina. Gel gor ki bu 3 adayin 3u ile de Sir Alex son derece iyi iliskiler icinde. Dolayisiyla sonucun ne olacagini, biraz da Sir Alex'in ne zaman birakacagi belirleyecek.

Wednesday, December 31, 2008

Tarz farki

Disiplinsizlikle basa cikma konusundaki halimizi hep yadirgamisimdir ama haftasonu sahit olduklarim EPL'deki uygulamalarla bizdekilerin farkini carsaf gibi ortaya doktu. Pazar gunku West Ham - Stoke City macinda takiminin yedigi golde defanstaki takim arkadasinin yaptigi hataya kizan forvet oyuncusu Ricardo Fuller, santra yapmadan once hatayi yapana soyle bi sille atti. Ustelik tokadi yiyen de takim kaptani. Hakem olayi gordu ve kirmiziyi basti. Simdi boyle bi olay Super Ligimizde olsa ne rezilliklere varirdi sonu dusunemiyorum. Ayni hazirlik kampinda 2 kaptanin bi guzel birbirlerine dalmasi sonrasi olayi bi medya sirkine cevirip oyunculari kapi onune koyan fakat sonra ellerinde alternatif stoper ve solbek olmadigini anlayinca kuzu kuzu bu oyunculari affetmek zorunda kalan BJK'nin yaptigi gibi... Stoke City hocasi ve yonetimi ise ani bi kabadayi reaksiyonu vermek yerine once opsiyonlarini tartti ve sonra da ona gore aciklamayi getirdi duruma; 'Fuller bizim en onemli oyuncularimizdan biri. Yaptigi hareketin ozuru yok ama biz bu isi klup icinde halledecegiz, medya onunde degil'. Stoke City zaten EPL'de zor gunler yasiyor ve bu kosullarda takimin en onemli adamlarindan birinden olmayi goze alamayacagini bildigi icin dengeli bi kararla isi 'inhouse' halletmeye karar veriyor. BJK'deki gibi ilkesiz, sova yonelik ve omurgasiz davranip once asip kesip sonra gel buyur ilk 11imize demek yerine pragmatist ve ketum bir yol izliyor Stoke City. Boyle durumlarda yapilmasi gereken 2 sey var gibi geliyor bana; ya oyuncunu kovarsin ve kapatirsin bu defteri ya da bi sekilde disari yansitmadan kendi icinde cozup onune bakarsin. Kaptanini tokatlayan adami affetmek dogru mudur, orasi da tartisilir ama yapilmamasi gereken birsey varsa o da once disiplin abidesi gibi gozukup akabinde kuyrugun sikismis olarak kabadayi oyuncularini affetmektir bence.

Sunday, December 28, 2008

Winston Bogarde

"Why should I throw fifteen million euro away when it is already mine? At the moment I signed it was in fact my money, my contract. This world is about money, so when you are offered those millions you take them. Few people will ever earn so many. I am one of the few fortunates who do. I may be one of the worst buys in the history of the Premiership, but I don't care."

Bi onceki postta oturdugu yerden para kazanan Wayne Bridge'den bahsedince, bu isin kralina deginip onunde saygi ile egilmemezlik olmazdi. Adamimiz tabi ki Winston Bogarde. Yukaridaki sozler de 'Bu Zenci Kimsenin Onunde Egilmez' isimli otobiyografisinden alinma. Niye bu laflari ettigine bilare gelicem... Kendisi Ajax'in 95'te CL'i aldigi Van der Saar'li, de Boerler'li, Litmanenli, Davids'li, Kluivert'li, Reizeger'li, Seedorf'lu efsane kadronun saglam ama hafif kutuk defans oyuncusuydu. Bogarde abimiz Ajax'ta bulundugu 94-97 yillari arasinda 62 maca cikmis. 3 sezon, 62 mac, yas daha genc. Fena sayilmaz sonucta. Kariyeri burada zirve yapti, ki ondan sonrasi gercek bir komedi. 1997-2004 arasinda Milan, Barcelona ve Chelsea'de forma giydi futbolu birakana kadar, fakat gurbetteki bu 7 sezonda toplam oynadigi mac sayisi sadece 55. Saka gibi. Mesela Milan'da toplam forma giyme sayisi 3, ki birini ben gayet net hatirliyorum, Udinese'ye karsi akil almaz bi son adam hatasi yapip golu yedirip mac vermisti. Ajax'taki hocasi van Gaal 95'teki Ajax ruhunu yaratacam diye onu (ve bi alay Hollandali'yi daha) Barcelona'ya getirerek adamina bi sans daha vermesine ragmen Bogarde 2 vasat alti sezon sonrasi 'napacam ben yav' derken Chelsea yardimina kosuyor, ve ona 30 yasinda haftaligi 40,000 pound'dan 4 yillik kontrat oneriyor. Isin enteresanligi kontrat yapmasinin sadece birkac hafta ardindan Chelsea'nin yeni hocasi Raineri, transferin ondan habersiz yapildigini ve Bogarde'a ihtiyaci olmadigini soyleyerek gonderilmesini istiyor. Bogarde kariyerinin sonunda elbetteki boyle bi kontrati baska bi takimdan alamayacagini bildigi icin kabul etmiyor ve Chelsea klubunun (onu defalarca reserve takimla calismaya yolladilar) ve taraftarlarinin (basinda surekli paragoz olarak lanse edildi) tum asagilamalarina karsin Bogarde yilmadi, umursamadi, ona buyrulan her antremana gitti ve sonucta da 4 sezon boyunca sadece 11 maca cikmis olmasina ragmen parasini son kurusuna kadar aldi Chelsea'den. Ve sonucta 2004'te son 7 senesinde resmen futbol oynamadan cebini milyon poundlarla doldurmus olarak futbolu birakti. Gercekten tuhaf bi durum. Onur, haysiyet, seref gibi laflar o kadar milyon pound karsisinda terazide agir basmamis belli ki. Ama kim suclayabilir ki Bogarde'i?

Wayne Bridge

Bir turlu anlayamadigim adamlardan biridir bu Wayne Bridge. Bugunku Fulham-Chelsea macini izlerken aklima geldi, her iki takimda da oynamis olmasi yuzunden.. Chelsea'ye geldiginde Ashley Cole ile beraber EPL'in en iyi iki sol bekinden birisiydi. Hatta geldigi (ve futbola basladigi) Southampton'da 2000-2001 sezonunda yilin futbolcusu secilmisti. Ayrica Mart 2000 - Ocak 2003 arasinda Southampton'un EPL'de oynamis oldugu her macin her dakikasinda araliksiz oynayarak bi rekor kirmisti (ki bunu da sonrasinda Lampard kirdi birkac sene once). Yani sonucta bu kadar istikrarli bir oyuncunun 2003 sezonu basinda Chelsea'ye gelisi sonrasi icine dustugu durumu kabullenisine inanamiyorum. Sen git istikrar rekoru falan kir, 113 mac ne sakatlik ne ceza ne formsuzluk sebepli kesik yemeden oyna, sonra git 2003'teki transferinden bu yana sadece 99 maca cik (12 tanesi kisa bi sure kiralik gittigi Fulham'da). Chelsea gibi her sezon EPL'di, FA cup'di, league cup'di, CL'di derken yaklasik 60 mac yapan bi klupte bu 6. sezonu ve oynamis oldugu mac sayisi tek kelime ile komik. Adam Ashley Cole'un 'sidekick'i olmayi nasil kabullenmis, anlayamiyorum. Daha 2010 sezonu sonuna kadar kontrati var. Boylece en verimli cagi olan 23-30 yas arasini tam anlami ile 'bench-warmer' olarak gecirmis olacak bu yetenekli ama umarsiz kardesimiz anlasilan. Soyle 'yeter ulan, biraz da topcu oldugumuzu hissedelim' diyip EPL'de gidip takimin bankosu olacagi en az 10 takim varken yapmis oldugu secim acaba bi tek bana mi garip geliyor?
Edit: Sanki icime dogmus da yazmisim gibi.. Su anda belli oldu ki Wayne Bridge kardesimiz oturarak degil de kosarak para kazanma amacli EPL'in yeni para babasi Manchester City'e haftalik 100,000 pound karsiligi 4.5 yillik imza atarak dunyanin en pahali kanat savunmacisi unvanina kavusmus oldu.

5 gol yiyen macin adami

EPL'de her macin ardindan BBC'nin internet sitesinde 'macin adami' belirlenir. Bizdeki kafadan sallamaca her futbolcuya neye dayanarak verildigi belirsiz embesil otesi yildiz sisteminden cok daha keyifli bir sistem. Bu haftasonu Newcastle-Liverpool macinda secilen macin adaminin duyanlar -eger ki maci izlemedilerse- bunun kesin bi saka oldugunu dusunmuslerdir. Nitekim Newcastle kendi sahasinda Liverpool'a 5-1 yenilmis olmasina ragmen macin adami Newcastle kalecisi Shay Given secildi. Acikcasi maci izledigim icin hic sasirmadim, nitekim 5 gol yemis olmasina ragmen Given muthis kurtarislarla takimini macta tutmaya calisti. Sadece ilk 20 dakikada 4 tane 100% golu cikardi, ama sonucta Liverpool'u tek basina durdurmaya gucu yetmedi elbet. Given'in BBC'den aldigi not 8.82. 10 dediginiz pure perfection, 9 outstanding, 8 very good. Sonucta Given 5 gol yedigi bi mac sonunda nerdese mukemmele yakin bi mac cikarmis olarak degerlendirilmis oldu. Ve benim gorusume gore bu not kesinlikle Given'in haketmis oldugunun ustunde degil. Sahsi gorusum EPL'deki 20 ilk 11 kalecisi icinde ilk 7'ye girecegidir. Hasbelkader Irlandali degil de Ingiliz olsaymis, kuvvetle muhtemel kaleci cikartma ozurlu hale gelen Ingiliz milli takiminin bankosu olmus ve ismini cok daha genis kitlelere ezberletmisti. ManUn Van der Saar sonrasi 32 yasindaki Given'a el atarsa hic sasirmayacagim.

Thursday, December 11, 2008

Sicak denizlere inemeyenler

Rus ligine de Ukrayna ligine de burun kivirmayanimiz yoktur. Benim su son birkac yila kadar bu liglerle ilgili kafamdaki seyler kotu hava ve saha kosullariydi. Turk futbolu sanki herseyi asmis gibi hep garip bi mesafe duygusu ile yaklastim bu liglere. Fakat son zamanlarda oligark abilerin olaya el atmalari ile beraber Rus ve Ukrayna kluplerinin cehresi ve taninmisliklari epey degisti; Iki farkli Rus takimi son 4 yilda UEFA kupasi kaldirdilar. Rus takimi Zenit, CL'inde kesinlikle gruplardan cikmayi hak etmis olmasina, kendi sahalarinda Real Madrid ve Juventus'a karsi muthis maclar cikarmis olmalarina ragmen, yollarina UEFA'da devam edecek. Keza, Ukrayna takimi Shaktar Donetsk de -ayni Zenit gibi ust turu hak etmesine ragmen (Barca'yi Nou Camp'ta kac takim yenebildi CL tarihinde?)- UEFA kupasina yatay gecis yapti. Diger Ukrayna takimi Dinamo Kiev, 2 CL macinda Fener'den gol yemeden, UEFA'ya kaldi. Adini muhtemelen ilk defa bu sezon duydugumuz bi Ukrayna takimi -Metalist- once BJK'yi UEFA'dan eledi, akabinde Istanbul'da GS'yi yendi. Hedefsiz Benfica'yi da yenerse deplasmanda haftaya, grupta GS'nin onunde bitirip lider cikacak. Simdi su resme bakinca insanin bi dusunmesi lazim; burun kivirdigimiz Rus ve Ukrayna ligi takimlari, Zenit, Shaktar, Dinamo Kiev, Metalist, hepsi hala Avrupa'da yollarina devam ediyorlar, hem de her Turk takimi ile karsilastiklarinda bizi al asagi ederek. Artik kafa yapimizi degistirmenin vakti geldi gibi. Nitekim kadrolarimiz sasali bile olsa vaziyetimiz ortada.

Wednesday, December 10, 2008

Tuncay Chelski'ye gider mi?

Aslinda baslik oyle degil de Chelski Tuncay'i alir mi olmaliydi. Bugun bi arkadasim pasladi haberi... Daily Mail'de acik acik yaziyor; Scolari'nin oyuncu gozlemcileri Tuncay'i gozune kestirmisler ve Chelsea ara transfer doneminde Boro'ya 8 mio poundluk bir teklif sunacak. Dogru yanlis bilemem tabi ama kendi adima cok da inanamadim. Bi kere takimda Kalou, Maluda ve Joe Cole varken benzer bi pozisyon icin bu parayi verir mi gercekten Chelsea? Kaldi ki Chelsea'nin CEO'su takima takviye yapmayi dusunmediklerini acik acik soyledi daha 2 hafta once. Diger taraftan Tuncay EPL'de 2 senedir epey iyi is yapiyor, kendini bariz cok gelistirdi ve Match of the Day'de her hafta yorumcularin acik ara en cok degindikleri Boro oyuncusu. Boro'nun hocasi muhakkak ki takimin yildizini satmak istemez ama klup yoneticileri bedava aldiklari bi adam uzerinden 1.5 senede 8 mio pound kazanacaklarini gorunce, yuru yavrum Tuncay der bence. Elbet birilerinin dikkatini cekiyordur ama bir Turk'e odenen en buyuk transfer ucreti ile Chelsea alir mi? Nedense benim aklim kesmiyor bi turlu. Keske alsa da bi Turku bi ust seviyede izlesek. Boro'nun yildizi mildizi tamam da, EPL'in Genclerbirligi kivaminda bi takimda oynamak kariyerini parlatmaz Tuncay'in. Gitmesi hata degildi ama uzun sure de orada kalmayi kabullenmemesi gerekiyor. Umarim dedikodudan daha ileri gider bu haber.